Epey olmuş buralara uğramayalı... İçten gelmemek değil de sanırım daha çok içi doldurmak için yazmadım bu kadar zaman. Her bulunan deftere alınan notlar, önerilen kitaplar, yazılar, filmler, okunanlar ve akabinde gelen düşünceler artınca kabına sığmaz oldu anlatılacaklar. Bir başlasam duramayacak gibiyim, hadi hayırlısı :)
Madem yeniden yazayım dedim, en anlamlı yerden başlamayı uygun buldum. Bir süredir okuma sırasında bekleyen o muhteşem kitabı önce sesli olarak dinleyip doyamayıp bir de kitabını alıp okuyunca iki gündür ondan başka bir şey konuşamaz oldum. Önsözünü yazan Gordon W.Allport'un da dediği gibi "Bu kitabı bir oturuşta ve iki kere okudum, okurken bir an bile elimden bırakamadım." Ne kadar hak verdiğimi sanırım ancak bu yazıyı yazarak anlatabilirim. Bahsettiğim kitap Avusturyalı psikiyatrist Viktor E. Frankl'ın yazdığı İnsanın Anlam Arayışı kitabı. Benim gibi hala okumamış olanınız varsa hemen ilk sıraya alsın ve okusun. Hele de isminden de anlaşılacağı gibi hayatınızın anlamı üzerine düşünüyor ve hayatınızı sorguluyorsanız hiç vakit kaybetmeyin derim.
Kitabın arka kapağında Viktor Frankl şöyle diyor: "Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir." Bu arada belirtmek gerek ki Viktor Frankl, İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında kalmış ve oradan değerlerini koruyarak çıkmayı başarmış bir bilim insanıdır. Kitabın ilk yarısında toplama kamplarındaki iç ve dış gözlemlerini paylaşmış, okurken size de bol bol düşünme, sorgulama payı bırakmıştır. Benim gibi harekete geçmenin, söyleyen değil yapan olmanın kıymetini görmüş biri için üst düzeyde motive edici bir kitap.
Yaşamın anlamı elbette kişiden kişiye ve zamana göre değişir. Önemli olan gerçekten sizin için anlamını bulabilmektir. Bunun da belirli yolları olduğu pek çok yerde olduğu gibi bu kitapta da çok güzel anlatılmış. Benim kendi anlamımı bulabilmem küçücük küçücük adımların birbiri ardına eklenmesiyle oldu. Böyle deyince de çok iddialı geliyor bazı insanlara, "nasıl buldum diyebilirsin ki?" diye sorguluyorlar, hatta biraz da kibirli buluyorlar sanırım :) Olsun varsın, ben ne demek istediğimi biliyorum ya asıl önemli olan bu. Belki de nihai anlama giden yolu keşfettim desem daha doğru olacak.
Biraz önce belirttiğim gibi anlam zamana göre değişebilir. Bununla birlikte onun da bir formülü var muhteşem bir matematik üzerine yaratılmış güzel evrenimizde. Benim için bu formül beklentisizce vermek, neyin fazlaysa ondan vermek şeklinde. Para, zaman, sevgi, emek... Karşılıksız olarak verebildiğinde, bir insana dokunabildiğinde başka bir yaşamın kapıları açılıyor önünde. Bunu bir hayat biçimine çevirip yaşamının bir parçası yaptığında ise o kapıdan içeri, anlamlı bir yaşama adım atmış oluyorsun. Bu yaşam benim için gönüllülükle başlayıp öğretmen olmaya giden yoldaki adımlarımla devam etti. Bu yol buradan nereye gider kesin bilmemekle beraber bazı tahminlerim var tabi :) Ama her nereye giderse gitsin benim "anlam formülüm" hep aynı olacak: Karşılıksız, beklentisiz vermek.
Bu arada bağış yapmanın bir anlamda "çok kârlı bir yatırım" olduğunu da söyleyebilirim çünkü bununla ilgili yapılmış bir çalışmada 100$ bağış yapmanın ayda 375$ fazladan gelir sağladığına dair bir sonuç çıkmış. Dahası sadece para bağışı değil kan bağışı yapmak, gönüllü çalışmak bile geliri artırabiliyor. Artan gelir mi bağış yapmayı sağlıyor yoksa bağış yapmak mı geliri artıyor konusuna kafayı takıp aynı verileri defalarca inceleyen Arthur C.Brooks ise en altta bağlantı adresini verdiğim "Why Giving Matters?" yani "Vermek Neden Önemli?" diye çevirebileceğim konuşmasında olayı bütünsel olarak ele alarak bir nihai sonuca varmış. Para, eşya, kan bağışlayan veya gönüllü çalışmalarda zaman, emek veren insanlar bunları yapmayanlara göre %43 daha mutlu olduğu sonucu çıkmış psikoloji alanında uzun yıllardır yapılan çalışmalarda. Mutluluk ise başarının anahtarı kabul edildiği için insanların maddi kazançlarına da yansıyor doğal olarak. Benzer bir sonuçtan İnsanın Anlam Arayışı kitabında da bahsetmiş Viktor Frankl. İşsizliğin yol açtığı özel bir tür depresyonun temel nedeninin işe yaramama ve dolayısıyla anlamsız bir yaşam olduğu eşleşmesi olduğunu öne sürüyor. İşsiz gençlerin gönüllü olarak çeşitli dernek, vakıf, kuruluşlarda çalışmaya başlamaları onlarda zamanlarını anlamlı bir şey için harcadıkları duygusunu yaratmış, dolayısıyla maddi veya iş bulma durumlarında değişiklik olmasa da depresyonlarının ortadan kalktığı gözlemlenmiş.
Mutluluk konusuna değinmişken mutlulukla ilgili iki kelam edip aynı noktaya bağlamadan geçemeyeceğim. Sevdiğim bir arkadaşımın Facebook'taki paylaşımı dikkatimi çekip hazır vaktim de varken okuyuvereyim dediğim bir kitap özetinden bahsetmek istiyorum. "Herkes daha çok okusun diye..." mottosuyla kurulmuş pek faydalı bir site olan Özet Kitap sayfasındaki "Madem O Kadar Zekisin Neden Mutlu Değilsin?" kitabının 20 sayfalık özetinden bile pek çok şey öğrenip düşüncelere daldım, ki yukarıda bahsettiğim Arthur C.Brooks beyefendiden de bu özet vesilesiyle haberim oldu. Kitap özeti için bağlantı adresini aşağıda belirtiyorum, bir müsait zamanınızda okuyun; okumaya zamanınız yoksa işe giderken, trafikteyken, sıkışık metro/metrobüsteyken dinleyin derim. Gelişen teknolojide bahaneye yer yok görüyorsunuz :) Özete geri dönecek olursam, kitabın ismi zaten hemen dikkat çekiyor. Bu ismin, zekanın mutlulukla her zaman olumlu ilişkili olmadığını düşünen ve fakat hem kendini zeki hem de mutlu bulan şahsımın bile ilgisini çektiğini itiraf etmeliyim. Benim için mutlu bir yaşam önce kendini keşifle başladığı ve bu da bitmek bilmez bir yol olduğu için kitapta bahsedilenler oldukça ilgimi çekti. Önsözünde bahsedilen mutlu bir yaşam için gerekli olan üç şey ise zaten yukarıda bahsettiğim, benim için anlamlı bir hayatın olmazsa olmazları. Bu yüzden de bu yazıya dahil etmeyi, başladığım yer olan anlam arayışındaki hepimize bir şeyler katması açısından uygun buldum. Özetin tamamını (topu topu 20 sayfa zaten) bir çırpıda okuyup hayatınızda uygulamaya koyulabilirsiniz efenim :)
Pekiiii hayat illa ki anlamlı olmak zorunda mı? Pek tabi zorunda değildir herhalde, özellikle de hayatın rastgele oluşunu benimseyen nihilistler için. Sevgili Viktor Frankl pek güzel ifade ediyor kitapta aslında; asıl soru bütün bu yaşadıklarımızın (onun durumunda toplama kamplarında yaşananların) anlamı ne sorusundan ziyade bunların bir anlamı var mı sorusu. Çünkü eğer yoksa hayatta kalmanın da anlamı yok. "Anlamı böyle bir rastlantıya bağlı olan bir yaşam, nihai anlamda yaşanmaya değmez." diyor ki, bu bakış açısı bizi olumlu bir ruh haline sevk ediyor aslında. Yaşamda anlam arayışını reddeden, önemsemeyen veya anlama ihtiyaç olmadığını savunanlar ise çoğunlukla geçici hazlar peşinde bir ömür geçiriyorlar, ki kitabı okursanız bu mevzunun da pek hoş açıklandığını görürsünüz.
Tercih elbette insanın kendine ait, nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamalı, kendi hayatını kendisi inşa etmeli insan. Asıl mesele hayatın bizi içine soktuğu durumlar olarak sorduğu sorulara, bu durumları nasıl yaşamayı tercih ederek verdiğimiz cevaplarda bence.
Cevaplarınızın sizi hayatınızın anlamına çıkarmasını dilerim tüm kalbimle...
Nadide Özge
Kaynak: